GÖSTERGE BİLİMİNDE “EKLEMLİLİK” KAVRAMI, Bahar DERVİŞCEMALOĞLU

Şubat 1st, 2010

GÖSTERGE BİLİMİNDE “EKLEMLİLİK” KAVRAMI, Bahar DERVİŞCEMALOĞLU

Bahar DERVİŞCEMALOĞLU

GÖSTERGEBİLİMDE “EKLEMLİLİK” (ARTICULATION) KAVRAMI

Göstergebilimsel düzgüler (codes), yapılarının ya da “eklemlilik”lerinin karmaşıklığı içerisinde çeşitlilik gösterirler. Göstergebilimciler tarafından “düzgünün yapısı”nı ifade etmek için kulanılan “eklemlilik” terimi, André Martinet’nin yapısal dilbiliminden alınmıştır. Bu terimin göstergebilimdeki kullanımı daha çok yük vagonlarının birbirine eklemlenebilmesine benzer şekilde, yani birbirine bağlanmış olan ayrılabilir parçalara sahip olma anlamında kullanılır. Pierre Guiraud, göstergebilimsel eklemliliği şöyle tamamlar: “Bir bildiri (message), anlamlı birimlere bölünebildiğinde eklemlidir. “Anlamlı” oluş, elbette ki her türlü göstergebilimsel kendiliklerin (entity) varolma koşuludur. Mesela yol panolarındaki kamyon, tekerlekler, şasi, sürücü yeri gibi bölümlere ayrışabilir. Ama bu öğelerin varlığı ya da yokluğu göstergenin değerini etkilemez. Oysa ceket giyinmemek ya da yerine kazak giyinmek, bir giysi takımının anlamını değiştirir.” Sözlü dil modelinden hareketle, eklemli bir düzgünün daha geniş anlamlı birleşimler ortaya koymak için kullanılabilen sözdizimsel (syntactical) kurallarla birlikte temel birimlerden oluşan bir “sözcük dağarcığı” (vocabulary) vardır. “Çift eklemlilik”e (double articulation) sahip göstergebilimsel bir düzgü (tıpkı sözlü dilde olduğu gibi) iki soyut yapısal düzeyde çözümlenebilir: Daha yüksek bir düzey “birinci eklemlilik” (first articulation), daha düşük bir düzey ise “ikinci eklemlilik” (second articulation) düzeyi olarak adlandırılır. Yol panosundaki göstergede ikinci eklemlilik yoktur ancak eklemliliğin hiç olmadığı da söylenemez, sadece birinci eklemliliğe sahip olduğu söylenebilir.

Birinci eklemlilik düzeyinde dizge, mevcut olan “en küçük anlamlı birimler”den oluşur. (Mesela bir dildeki biçimbirimler (morphemes) ve kelimeler) Bu eklemlilik düzeyine dilde, “gramatikal düzey” denir. Bu düzeydeki anlamlı birimler, her biri bir gösteren ve gösterilenden oluşan eksiksiz göstergelerdir.

İkinci eklemlilik düzeyinde, göstergebilimsel bir düzgü, tek başına anlam taşımayan “en küçük işlevsel birimler”e bölünebilir. (Mesela konuşmadaki sesbirimler (phonemes) ve yazıdaki yazıbirimler (graphemes)) Tamamen ayrımsal (differential) ve yapısal olan bu birimler, düzgüdeki yinelenebilen özelliklerdir. Bunlar tek başlarına birer gösterge değildir. (Bu küçük birimlerin anlamlı göstergeler haline getirilmesi için düzgünün mutlaka birinci eklemlilik düzeyinin olması gerekir) Bu küçük birimler, bir şeye işaret etmeyen gösterge öğeleridir. Her iki düzeyi de içeren bir düzgüde, bu küçük birimlerin işlevi, en küçük anlamlı birimleri ayırt etmektir. Mesela dildeki /k/, /b/, /s/ sesbirimleri, ikinci eklemliliğin öğeleridir ve bunların işlevi, dilin birinci eklemlilik düzeyinin öğeleri olan /kel/, /bel/, /sel/ gibi kelimeleri birbirinden ayırt etmektir. Dildeki ikinci eklemlilik düzeyi, görüldüğü gibi, sesbilimsel (phonological) bir düzeydir.

Göstergebilimsel düzgüler ya tek eklemli ya çift eklemli ya da eklemsizdir. Çift eklemlilik (double articulation), göstergebilimsel bir düzgünün, az sayıda birim kullanarak sayısız anlamlı birleşimler oluşturmasına olanak tanır. Sınırlı sayıda öğelerin sınırsız kullanımı, “göstergebilimsel ekonomi” olarak adlandırılır. Hjelmslev, çift eklemliliği, dilin temel ve tanımlayıcı bir özelliği olarak görmüştür. Çift eklemlilik, büyük ölçüde dilin yaratıcı ekonomisine katkı sağlar. Dil, az sayıda gösterge kullanan, fazlasıyla ekonomik bir göstergebilimsel dizgedir. Dilsel ekonomi, öğrenmeyi ve hatırlamayı kolaylaştırır. Yaratıcılık açısından dil, sınırsız biçimde üretkendir. Mesela bir dilde 40-50 civarında ikinci eklemlilik öğesi yani sesbirim bulunabilir ancak bunlardan yüzbinlerce cümle üretilebilir. Sonuçta Noam Chomsky’nin belirttiği gibi, dilin yaratıcı ekonomisi bize, daha önce hiç karşılaşmadığımız sonsuz sayıda cümle üretme olanağını verir.

John Lyons’a göre “ikilik” (duality), aynı zamanda “nedensizlik”le ilişkilidir. Eğer her sesbilimsel öğeyle anlamı arasında bazı açılardan -ister uzlaşımsal isterse doğal- ikonik bir bağıntı bulunsaydı, sesbilimsel öğeleri birbirleriyle birleştirme olanağı oldukça kısıtlanırdı. Roman Jacobson’a göre ise dilsel birimlerin birleştirilmesinde artan bir özgürlük derecesi söz konusudur. Mesela ayırıcı özelliklerin sesbirimlerle birleştirilmesinde, birey-konuşucunun özgürlüğü sıfırdır, çünkü düzgü (code), söz konusu dilde kullanılabilecek bütün  olanakları zaten belirlemiştir. Sesbirimleri kelimelerle birleştirirken de özgürlük sınırlıdır. Kelimelerle cümle oluştururken ise konuşucu daha az sınırlanmıştır. Nihayetinde cümlelerin sözcelerle (utterance) birleştirilmesinde birey-konuşucunun özgürlüğü artar ve böylece yeni bağlamlar yaratabilir. Jacobson’un da belirttiği gibi, cümle düzeyinin ötesinde bile, kelimeleri kullanma şeklimiz bize açık olan olanakları sınırlayan dilsel uzlaşımlara bağlıdır. Eğer bu normlardan fazla uzaklaşırsak, bildirişimde başarısız olabiliriz.

Bazı düzgülerde sadece birinci eklemlilik vardır. Bu göstergebilimsel dizgeler, göstergelerden yani sistematik olarak birbirine bağlı olan anlamlı öğelerden oluşur ancak bu göstergeleri en küçük ve kendi başına anlam taşımayan öğeler halinde yapılandıracak ikinci bir eklemlilik yoktur.  Bir düzgüdeki en küçük ve yinelenen yapısal birimin anlamlı olduğu yerde, düzgünün sadece birinci eklemliliği vardır. Birçok göstergebilimci, sözlü olayan bildirişimin, hayvan bildirişimiyle ilgili çeşitli dizgelerin sadece birinci eklemliliğe sahip olduğunu savunur. Çift eklemliliğin bulunmadığı diğer göstergebilimsel düzgülerde, sadece ikinci eklemlilik vardır. Bunlar belirli anlamlara sahip göstergelerden oluşur ve bu anlamlar o göstergelerin öğelerinden çıkarılamaz. Bunlar sadece “beti”lere (figurae) yani en küçük işlevsel birimlere bölünebilir.

Eklemsiz düzgüler, birbiriyle doğrudan ilişkili olmayan bir göstergeler dizisinden oluşur. Bu göstergeler, yinelenen birleşimsel öğelere ayrılamaz. Mesela “çiçeklerin dili”, eklemsiz bir düzgüdür çünkü her çiçek çeşidi, düzgüdeki diğer göstergelerle bağıntılı olmayan bağımsız bir göstergedir. Eklemsiz düzgüler, yinelenebilen özellikleri olmadığı için, ekonomik değildirler.

Eklemlilik kavramı kısaca, göstergebilimsel bir dizgeyi temel düzeylere ayırmayı ifade eder. Sözlü dil söz konusu olduğunda bu düzeyler “ses” ve “anlam” terimleriyle ifade edilebilir. Bu da açıkça Saussure’ün işitim-imgesi (gösteren) ve kavram (gösterilen) ayrımıyla ilişkilidir. Çift eklemli bir göstergebilimsel dizgede, gösterenin ve gösterilenin düzeyleri nispeten bağımsızdır. Düzanlam, yananlam ve mit de göstergebilimsel açıdan birer düzey olarak tanımlanırlar. Mesela Hjelmslev ve Barthes bunları anlamlama dizgeleri olarak değerlendirir. Saussure ise daha genel olarak tıpkı “yirmi dokuz” göstergesinin yirmi ve dokuz şeklinde basit göstergelerden oluşan karmaşık bir gösterge olması gibi göstergelerin kendilerinin de göstergeler içerebileceğini belirtir. Daha geniş olarak düşünülürse, tam bir metin, çeşitli sayıda göstergelerden oluşan bir gösterge sayılabilir.

KAYNAKLAR

1.      Guiraud, Pierre, Göstergebilim, çev. Mehmet Yalçın, Ankara, İmge Yayınları, 1994.

2.      http://www.aber.ac.uk/media/Documents/S4B/sem-gloss.html

3.      http://www.aber.ac.uk/media/Documents/S4B/sem08.html

Kategori: Gösterge Bilimi/Semiotique | GÖSTERGE BİLİMİNDE “EKLEMLİLİK” KAVRAMI, Bahar DERVİŞCEMALOĞLU için yorumlar kapalı

Comments

Cevaplar kapalı.